. ➲ BEBEK CİNİN LANETİ +18 ~ Korku Hikayeleri - Korku Yuvası

➲ BEBEK CİNİN LANETİ +18

Hikayenin sahibi “thefuckingdead34 nickli İnci Sözlük yazarıdır.

Hikayenin çıkış zamanı: 25/01/2017 21:37

• • • • • PART 1 • • • • •

Ben 24 yaşında İstanbul’da ikamet eden bir panpanızım. Anlatacaklarım bundan 6 yıl önce yaşanmıştır. Aslen Çankırılı olup anlatacaklarım buranın K. Köyünde gerçekleşmiştir. Her yıl düzenli olarak ailem ile memlekete giderdim yazları. Köyün karanlık bi geçmişi olduğunu köyün yaşlı amcalarından dinler, dinlerken ürpermiyor değildim. Köyün üst kısmında eski çağdan kalma mağralar vardı. Ayrıca tepenin birinin en zirve noktasında kayalar ile örülmüş üstü açık bir yer vardı. Bir evliyanın yattığı söylendiği sözde bir türbe vardı. eski yayla evlerini belki bilenler bilir aynı o yayla evlerinin çatısız tavansız üstü çık şekilde düşünün aynı öyle. bakınca türbe demeye bin şahit istesede bize öyle anlatırlardı büyüklerimiz. yıllarca bu türbeye köylüler kapı yapmaya çalışmışlar ancak kapıyı her yaptıklarında ertesi sabah, yapılan kapıyı yerle bir edilmiş şekilde bulurmuş köylü halkı. şuan bile hala kapısı yoktur. tabi bizimde o zamanlar ergenlik dönemimiz olduğundan dolayı korkuyorduk ancak gece vakti gidip bakmayıda çok istiyorduk. bir akşam karar verdik ve gece yarısı bu türbenin içine girecektik üç kişi. yanımdaki arkadaşlarımın ismi fırat ve ismaildi. saat gece 01:00 civarı idi ve tepeye doğru yürümeye başladık. çıkarken yanımızdan 25-30 santim gibi bir kaya parçası yuvarlandı ancak pek aldırış etmeden tepeye çıkmaya devam ettik. türbeye gelmiştik ismail içeriye girdi biz fıratla kapı kısmını inceliyorduk derken bir ses duyuldu. sanki bozuk paraların birbirine çarpşma sesi gibi ama ses çok kuvvetliydi ismail koşarak çıktı içerden. Gidelim burdan gidelim diye haykırdı içeride birşeyler görmüş gibiydi sanki, biz fıratla pek gitme taraftarı değildik, daha yeni gelmiştik çünkü. ismail döndü ve bizi burda istemiyorlar gitmeliyiz dedi. tamam gündüz tekrar geliriz dedik ve arkamızı döndüğümüzde karanlığın içinden gölge gibi birşey bize yaklaştığını gördük yaklaştıkça bir silüet görmeye başladık. biz tam kaçmaya yeltenmiştik ki durun diye bağırdı. elinde bir sopa ile bize yaklaştı, 70'li yaşlarda bi amca idi. ancak tanımıyorduk köylüden olmadığı bariz ortadaydı. siz ne yapıyorsunuz burada dedi. ismail koşmaya başladı tepeden aşşağı doğru bizde peşinden koştuk kafamı çevirip baktığımda o yaşlı adamın arkamızdan kaybolduğunu gördük. koşarak köye doğru indik. köyün girişine geldiğimizde ismail nefes nefese kalmış bir şekilde türbenin içinde "geliyor" diye bi fısıltı duyduğunu ve o yüzden koşmaya başladığını söyledi. donakaldık o anda tabiiki inanmakta istemedik pek. ertesi sabah bu türbe hakkında daha fazla bilgi toplamaya karar verdik. köyün yaşlıları ile konuşmaya çalıştık ancak herkes bildiğimiz şeyleri anlatıyordu. köyde yanlız yaşayan köylü halkınca deli ilan edilmiş mustafa amca vardı. tam onun kapısının önünden geçerken, siz ne yaptınız, onlar sizin için gelecekler! diye bağırdı. fırat ne yapmışız mustafa amca dedi sol eliyle ismaili işaret ederek önce sana sonra hepinize gelecekler dedi. kim mustafa amca kim gelecek dedim. gidin burdan gidin dedi ve evine girdi. köyün delisi bizim dün naptığımızı nerden bilecekti ki?  ismail bize döndü ve "biliyor" dedi. ertesi sabah bu türbe hakkında daha fazla bilgi toplamaya karar verdik. köyün yaşlıları ile konuşmaya çalıştık ancak herkes bildiğimiz şeyleri anlatıyordu. köyde yalnız yaşayan köylü halkınca deli ilan edilmiş mustafa amca vardı. tam onun kapısının önünden geçerken, siz ne yaptınız, onlar sizin için gelecekler! diye bağırdı. fırat ne yapmışız mustafa amca dedi sol eliyle ismaili işaret ederek önce sana sonra hepinize gelecekler dedi. kim mustafa amca kim gelecek dedim. Gidin burdan gidin dedi ve evine girdi. köyün delisi bizim dün naptığımızı nerden bilecekti ki?  ismail bize döndü ve "biliyor" dedi. (İ: ismail B: ben F: Fırat... B: bize söylemediğin birşey mi var ismail? F: olm kendi kendinizi korkutmayın bişey olduğu yok amk.. İ: ben dün oranın içine girdiğimde yerde duran bir  oyuncak bir bebek vardı başta fark etmemiştim ben onun üzerine bastım bilmeden ve sesler ondan sonra gelmeye başladı zaten. B: ee yani? İ: yanisini bilmiyorum ama olanlar ondan sonra oldu...) kendimi bildim bileli köyün hocası aynıydı hiç değişmemişti. hocanın yanında soluğu aldık ve hocaya başımıza gelenleri anlattık. Hoca bize mustafa amca hakkında bilmediğimiz şeyleri anlattı. mustafa amca yıllar önce o tepede cinlerin düğününe katılmış ve mustafa amcayı sabaha kadar eğlendirmişler. mustafa amcadan yaklaşık 3 ay boyunca kimse haber alamamış. köye geldiğinde köylüye başına gelenleri anlatsada köylü deli olduğunu ileri sürmüş. hocaya bu türbenin tarihini daha iyi bilen yokmu diye sordum. s. köyünde yaşar diye bir adamın olduğunu ve daha detaylı bilgiyi ondan öğrenebileceğimizi söyledi. köy yeri olduğundan ehliyet pek sıkıntı olmuyordu. dedemin torosunu aldım ve s. köyüne doğru yola koyulduk. yarım saatlik bir yolculuğun ardından köye varmıştık. biraz sorduk ve  yaşar amcayı bulmuştuk. kapıyı çaldık 20li yaşlarda başortülü peçeli bi kız açtı kapıyı yaşar amca ile görüşmek istediğimizi söyledik. yaşar aslında eski bir hocaymış. sizmi geldiniz gençler buyrun diyerek içeri davet etti bizi. sanki bizi bekliyormuş gibiydi hepimiz birbirimize baktık fırat bizim köyün hocası aramıştır gelecekler diye dedi pekte sallamadık girdik içeri oturduk. evi inceledim göz ucuyla. Biraz ürkütücü bir yapıydı hem dıştan hem içten. biz daha hiç birşey söylemeden o türbede başınıza neler geldiğini biliyorum dedi. Hassiktir dedim içimden. Ne biliyorsun dedi fırat ismaile bakarak sen onların çocuğunu öldürdün, fıratla bana bakarak siz onların kapısına kadar gidip içeri girmediniz ancak sizdende rahatsız oldular. yanınıza gelen kişi müsfer cin kabilesinden bi varlık idi. eğer oradan kaçmasaydınız sizi bir süre dağ tepe ova gezdirecekti yorgunluktan ayağa kalkamadığınız yerde bırakacaktı ve bir süre köye dönemeyecektiniz. Tüylerim diken diken yaşar hocanın ağzından çıkanları dinliyor ve hayretle bu kadar şeyi nerden biliyor yoksa yaşar hocada mı onlardan diyede düşünmekten kendimi alamıyordum. ismail benim bastığım şey oyuncak bi bebekti o nasıl oluyor dedi. O bebek aslında orada yoktu dedi yaşar hoca, sen destursuz besmelesiz bu cinni varlığın üzerine basıp öldürdüğünde fark ettin o bebeği değil mi dedi. ismail kendinden emin olmamakla birlikte hatırlamıyorum dedi. sen öldürdüğün cin bebeği öldürdükten sonra sadece bir cisim olarak gördün. onu sana öyle gösterdiler çünkü dedi. napmamız gerekiyor yaşar hoca dedim. bize kapıyı açan kıza elliyle getir işareti yaptı. önümüze eski çelikten leğen tarzında birşey geldi içi su doluydu. önce bir kağıda birşeyler yazıp suyun içine attı. daha sonrasında ise 3 farklı kağıda birşeyler yazdı. muska şekline getirdi iyice para bandı ile bantladı. bunları yanınızdan ayırmayın yolunuz açık olsun diyerek bizi gtmemizi söyledi. benim kafamda hala birsürü soru işareti vardı bu kadar şeyi nerden biliyordu bu adam? evden çıktık. herkes birbirine bakıyordu bi sessizlik bürümüştü ortalığı. o sessizliği ismail bozdu. olm ne bok yicem lan ben, napıcaz hakan dedi. haklıydı 2 günde bambaşka bi hayatımız olmuştu. her saniye birazdaha boka sarıyordu sanki. fırat cinleri çağıralım özür dile iso sende kurtul bizde kurtulalım amk dedi gülerek. başta bize kapıyı açan kız yanımızdan elinde bir kova ile geçerken bize bakıp kurtulamayacaksınız dedi ve bize bişey söyleme fırsatı vermeden hızlıca yürümeye devam etti. arabaya bindik köye doğru yol aldık. bir taraftan ne yapacağımızı düşünüyorduk diğer taraftan işleri nasıl düzelteceğimizi. köye vardık herkes evine dağıldı akşam oldu. evde hiç kimseye bahsetmemiştim başımıza gelenlerden.  gece saat 11 gibi sesler duymaya başladım odada uzanırken. köy yerinde olduğumuzdan herkes erkenden yatmıştı. bazı sesler duymaya başlamıştım. kafamı çevirdiğimde camda bir gölge olduğunu gördüm noluyo lan kim var orda dediğim anda camın patladığını gördüm ve bağırdım her taraf cam kırığı olmuştu. babam dedem hepsi odaya geldiler. ne oldu olğlum diye soruyordu dedem. gördüklerimi anlattım. dedem bikaç birşey okudu suya üfledi suyu içirdi ve tekrar yattı herkes. gece saat 03:21 di çok iyi hatırlıyorum elimde telefon vardı. gözümün önünde bir halka belirdi halka dönüyordu sürekli ve birden sıradan el yapımı bi tahta merdivene dönüştü merdiven üzerime doğru geldi ve üzerime basamakları teker teker yıkılmaya başladı. üzerime düşen her tahta parçasınının acısını vücudumda hissediyordum. babasından dayak yiyen bi çocuk nasıl yere kapanıyorsa. yatağın üzerinde öyle kapandım sırtıma düşen tahta parçaları bitmek bilmiyordu bağırmaya çalışıyordum ancak sesim çıkmıyordu. kafamı kaldırıp yatağın yanındaki bardağı tuttum ve duvara fırlattım ses çıkarabilmek amacıyla. bardağın kırılma sesine evdekiler tekrar uyandı ve yanıma geldiler. nefes nefeseydim artık, noluyor amk diyordum kendi kendime. Dedem yanıma geldi oğlum iyi misin dedi. pek birşey söylemek istemedim ama yanımdanda gitmelerini istemedim. yanlız kalmak istemiyordum tekrar. birşey yok dede ama bi kişi bu odada yatsın yanlız yatmak istemiyorum dedim. herneyse dedemde benle aynı odada yattı o gün. sabah olduğunda hemen fıratı aradım görüşmemiz gerek dedim fırat evet benimde anlatacaklarım var dedi, sonrasında tam ismaili arayacaktım ki o beni aradı. Hakan dün gece başıma neler geldi biliyor musun dedi. o an anladım hepimize gece birşeyler olduğunu. tahmin ediyorum hemen giyin köyün girişinde buluşalım diyip çıktım evden. ben köyün girişine vardığımda, fırat çoktan orada bitmişti bile. yanına gittiğimde. olm dün gece öldüreceklerdi lan beni karabasan gibi bişey çöktü üstüme diye anlatırken biliyorum fırat bende yaşadım aynılarını derken ismail belirdi yolun karşısında. topallayarak geliyordu. fırat bizi korkuttular oglum seni sikmişler heralde diye bi espiri patlattı hemen. ismail birşey söylemeden pantolonunu bacağından sıyırdı. sol bacağı baldırdan aşşağısı mosmordu. noldu lan derken, o cinin üzerine bu bacağımla basmıştım, dün bizimkiler yaylaya gitti evde tek başıma kaldım. gece evde kapılar çarptı sabaha kadar çeşitli silüetler gördüm. Bacağım karıncalandı bayılmışım sabah kalktğımda bacağım bu haldeydi, gece o kadar aradım sizi neden açmadınız dedi. ne zaman aradın oğlum dedim fırat şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. telefonun arama kaydını açtım iso al bak sen beni hiç aramadın diye gösterdim. işler çığrından çıkıyordu artık git gide daha kötü bir noktaya varacağı belliydi. köyün girişindeki musalla taşının önünde mustafa amcanın bizi izlediğini fark ettim birden. asla bitmeyecek diye hafif bi tonla bağırdı bize. yanına doğru yürümeye başladık hep beraber. sen nerden biliyorsun mustafa amca başımıza gelenleri dedim. bende o türbede yıllar önce birşeyler yaşadım orası bir türbe değil onların evi dedi. nasıl yani dedim. bütün köylü evliya yatıyor derken sen orası cinlerin evi diyorsun dedim. Milletin sana deli demesine şaşırmamak lazım dedim kafamdaki kuşkularla birlikte. benim hakkımda duyduklarınız sadece küçük bir kısmı, benim düğünüm o evde oldu. sizin duyduğunuz orada onlarla eğlendiğimdir, ancak ben o gece o evde evlendim dedi. Nasıl yani sen şimdi... Evet benim karım bir cinnia herşeyi ordan biliyorum. siz ne kadar kaçsanızda o gece orada lanetlendiniz dedi, bıyık altından gülüp sırtımı sıvazladı arkasını dönüp yürümeye başladı. ulan neye bulaştık biz amk dedi fırat. belkide senin dediğini yapmalıyız fırat, köyün üzerindeki mağarada cinleri çağırıp hepimiz özür dilemeliyiz dedim. buna gülüp hassiktir yalan hikaye cinden özür mü dilenir amk diyebilirsiniz ama 18 yaşında bi çocuğun aklına o durumda başka ne gelebilirki? olayın ne kadar ciddi bir şey olduğunu yaşım ilerleyince anladım. ismail en riskli durumda kendi olduğunu düşünüdüğü için direk yapalım diye atladı. fırat şaşırdınız mı olm siz, cin çağırmayı kim biliyo içinizde öyle filmlerdeki gibi olmaz bu işler bi dua bişey bilmek lazım dedi. biz istemesekte onlar bizim yanımıza geliyor zaten fırat, şansımızı deniyeceğiz sadece çağırmadan gelen çağırıncada gelir heralde diyip bi gülümseme attım. karar vermiştik, akşam türbenin karşısındaki tepedeki mağarada cin çağırıp af dileyecektik. gülünç ama mantıklı gelmişti. akşam oldu yatsı ezanı okunduktan sonra elimizde el fenerleri ile mağaraya doğru yola koyulduk. mağaraya varmıştık elimi cebime attığımda elime bir kağıt gelmişti. cebimden kağıdı çıkarıp feneri tuttum değişik bir dilde birşey yazıyordu ama ne olduğunu anlayamamıştık. fırat eyy cinler biz geldik buradaysanız işaret verin dedi yüksek bir ses tonuyla. klişeydi bu yaptığı yere gazete parçaları serip oturduk beklemeye başladık. arada işaret verin diyordu fırat. ismail nedense çok içine kapanıktı sabahtan beri pek konuşmuyordu. bir gürültü koptu bi anda şimşek sesiydi belliki irkildim. mağaranın içinden baykuş seslerini andıran sesler geliyordu. tepenin yukarsından kaya parçaları yuvarlanmaya başladı, mağaranın dışına taş vurma sesleri geliyordu, taşlanıyorduk sanki. kafamı o an mağaranın girişine çevirmiştim ki hassiktir. üzerinde  yağmurluk ile mustafa amca hızlı adımlarla bize geliyordu. defolun gidin öldürdüler onu öldürdüler sizin yüzünüzden diye bağırıyordu üstümüze gelirken dur mustafa amca sakin ol diye tutmaya çalıştım beni ittiği gibi düştüm. sizinle görüştüğüm için karımı öldürdüler defolun gidin köyden diye devam etti bağırarak mustafa amca. ismailin koluna girip hızlıca mağaradan çıktık ki karşıda simsiya yüzleri kapalı 1.40 boylarında 2 tane varlık belirdi. üzerimize doğru geliyorlardı. Mustafa amca arkadan beni bırakın onları alın diyordu. biz dona kaldık o anda fırat aşşağı doğru koşmaya başlamıştı bile, ismailin bacağından dolayı koşma şansı yoktu onu orda bırakamazdım. bu iki varlık gözlrimizin önünde mustafa amcanın iki koluna girip alıp türbenin olduğu eve doğru hızlıca götürdüler. Cinlerin ayakları ters olur rivayetinden dolayı ayaklarına bakma istedim ama yere basmıyorlardı sanki daha çok havvada duruyor gibiydiler. derken geçen gece gördüğüm merdiven tekrar belirmişti gözümün önünde ismailde görmüştü bu merdiveni, fıratsa çoktan kaçmıştı. etrafımızda saydam görünmülü şekillerini tabir edemeyeceğim ama gölgeleri olan varlıklarla çevrildi. merdiven üstümüze yıkılıyordu yine. ismail ağlayarak yere çöktü ben hem ismaili kaldırıp kaçmaya çalışıyor hemde olan biteni şaşkınlıkla izliyordum. neler oluyordu? sabah ezanıyla başımı kaldırdım ikimizde bildiğin bir kayanın kenarında bulduk kendimizi hava aydınlanıyordu. biz ne zaman uyuduk yada bayıldık ismail kalk lan dedim. biz buraya nasıl geldik olm? dün neler oldu? Hiçbirşey hatırlamıyordum, en son hatırladığım bizi çemberin içine aldıkları ve o merdivenın yine üzerimize yıkılmasıydı. kendimizi türbenin birazdaha altında bir kayanın dibinde bulmuştuk. ismail şaşkın bakışlarla bana bakıyordu. olm biz nasıl geldik buraya dedim. bu arada mağara ile bahsettiğim türbe birbirine çapraz iki ayrı tepedeydi. ismail bilmiyorum amk sen en son beni takip et diyordun bana bende peşinden geldim gerisini hatırlamıyorum dedi. nasıl yani bizi buraya ben mi getirdim dedim. bilmiyorum hakan bilmiyorum hadi gidelim şu lanet yerden dedi. ayağa kalktı güç bela. çok yorgun hissediyordum bacaklarım ağrıyordu. fırata ne olmuştu, mustafa amcaya ne olmuştu? kafamdaki soru işaretleriyle yürümeye devam ettim, fıratı aradım olm niye kaçtın lan bizi bırakıp diye küfürler savurdum biraz. uykulu bi ses tonuyla yarın konuşalım dedi. adam bizden önce evine gidip yatmış uyumuştu bile. ismaille birlikte bizim eve gittik ve yattık. sabah kahvaltımızı yapıp dışarı çıktık. fıratı aradım ve hemen yanımıza gelmesini söyledim. dün gece olanları anlattım, fırat ben peşimden gelirsiniz diye tahmin etmiştim isonun bacağı hiç aklıma gelmemişti dedi. çok üstelemedim. birşeyler yapıp bir çözüm bulmamız lazımdı bu işe. doğru düzgün uyku bile uyumuyorduk. aklıma dün gece cebimde bulduğum kağıt gelmişti, köyün hocasına gidip kağıdı gösterdim ne yazıyor burda diye sormak için. hoca önce bi yüzüme baktı sonra, siz dün gece ne yaptınız, onlarla iletişim mi kurmaya çalıştınız diye sordu. hepimiz birbirimize bakıyorduk ne diyeceğimizi bilemedik önce. sonra ismail evet hocam diye ekledi. ben bir an önce kağıtta ne yazdığını öğrenmek istiyordum hocaya siz nerden anladınız hocam? diye sordum. Kağıtta yazan şu şekildeydi." אנחנו כאן  " hoca bu kağıtta geldiklerini yanınızda olduklarını belirtmişler. bu tür şeyleri birdaha denemeyin gençler, dedi. tamam hocam dercesine kafa sallayıp hocanın yanından ayrıldık. ismail oraya gidince onları çağıracağımızı biliyorlardı dedi. mustafa amcaya noldu acaba diye de ekledi. fırat koyim mustafaya lavuk sattı lan dün bizi bildiğin dedi gülerek. gerçekten ne olmuştu mustafa amcaya dün geceden beri yoktu ortalıkta. ne yapmaya götürmüşlerdi onu? karısı olan cinniayı bağlı olduğu tarikat mensupları neden öldürür dü ki? biz ne yapmıştıkta mustafa amca bizi suçluyordu. kafamda onca soru birikmişti ki kafayı yemem an meselesiydi. bi hışımla yürüyün türbeye gidiyoruz bu iş orada çözülecek dedim. ismaile döndüm yürüyebilir misin dedim, bugün birazdaha iyi diyince türbeye doğru yola koyulduk. gündüz vakti olduğundan bu kez içim rahattı korkmuyordum. türbeye yaklaşmıştık,  türbenin sol duvarında 3 tane karga duruyordu birşeyi parçalıyorlardı üzerinde çok üstelemedim, içeri girdiğimde yerde kanlı bir atlet ve bazı hayvan organları duruyordu, iğrenç bir koku hakimdi içeride türbenin üstü açık olmasına rağmen. öksürerek kendimi dışarıya attım. kafamı sağa çevirdiğimde... sağımda duran ağaçta bacaklarından asılmış bir kedi duruyor. nolmuştu burada? uzaklaşalım burdan dedi fırat. Tepeden inmeye başladık. ismail yeter artık hocaya mı görünyoruz ölüyomuyuz ne olacaksa olsun ben sıkılmaya basladım dedi. son kez köyün hocasına gidip danışmaya karar verdik. bu kez herşeyi anlatacaktıkta. köy hocasını bulup basımızdan geçen herşeyi bir bir anlatmaya başladık. hoca cinler sizi asla öldüremez, ama siz farkında olmadan sizleri süründürür dedi. sevinmelimiydik üzülmelimiydik bilmiyordum. bazı dualar okuyup üfledi yüzümüze. Şehir dışında ankarada bildiği bir hoca olduğunu ve bu tür işlerden iyi anladığını, bizi kurtarabileceğini söyledi. yapacak birşeyimiz yoktu tabiiki ankaraya gidecektik. hazırlıklarımızı yapıp ertesi gün, biletlerimizi alıp elimizde hocanın vermiş olduğu kişinin adresiyle yola koyulduk. aştiye inmiştik. Elimizdeki kağıtta demette bir adres yazıyordu. fırat aslında ankarada oturuyordu, benim gibi yazdan yaza geliyordu memlekete. adresi bulmak o yüzden çokta sıkıntı değildi. herneyse binanın önüne gelmiştik kapıyı çaldık, beyaz saçlı beyaz sakallı, bıyıkları sigara içmekten sararmış, 60'lı yaşlarda bir adam açtı kapıyı. köyün hocasının ismini verip bizi kendisine yönlendirdiğini söyledik. adam bizi içeriye buyur etti. eve girdiğimde gözüme çarpan şey, koridordan girip ana odaya doğru ilerlerken, kapısı kapalı olan sağdaki odada mumlar yandığını ve ışığının cama yansıdığını fark ettim. ayin yeri gibiydi ama pekte umursamadım. içeriye geçtik ve bize anlatın gençler neymiş derdiniz dedi. parça parça hepimiz anlattık başımıza gelenleri, adam önüdeki testi şeklindeki bardağın içine bakıp sonra yüzümüze baktı. sizler üzerinizde büyü ile geziyorsunuz dedi. nasıl yani diye atladım. üzerinizde hepinizin muska var ve bu muskalar size musallat olmalarını kolaylaştırıyor dedi. iyide ne muskası vardı ki üstümüzde? fırat lafa atladı, şu korunmamız için S. köyündeki hocanın muskalar var üzerimizde, onlar mı yoksa diye sordu. adam hiç yüzümüze bile bakmadan kafası önüne eğik şekilde kafa sını salladı. aslında doğruydu asıl kabuslar o muskaları aldığımızdan beri başlamıştı. fırat kendine cevşen yapıp boynuna bile asmıştı bu muskayı, ismail ile ben cüzdanlarımızda taşıyorduk.

• • • • • PART 2 • • • • •

Fırat hemen boynundan muskayı çıkarıp hocanın önüne koydu. aynı şekilde bizde aynısını yaptık. hoca ismaile sen onların çocuğunu öldürdün, onların intikam duygusu asla bitmez dedi. şaşkınlık içerisinde bu adamı izliyorduk.  içten bişeyler okuyor, okudukça öne arkaya daha hızlı sallanmaya baslıyordu oturduğu yerde. sonrasında gözlerini bize çevirip gidin abdest alın lavabo soldan ilk kapı dedi. kurtulmak istediğimiz için çok fazla sorgulamıyor hoca ne derse yapıyorduk. sırayla abdest alıp hocanın yanına oturduk. 3 farklı sürehiden 3 farklı bardağa su doldurdu ve okumaya başladığı anda ismail bağırmaya, adama küfürler savurmaya başlamıştı, ses tonu daha kalındı göz bebekleri büyümüş boynunda morarma izleri belirmişti. birşeyler olduğu bariz ortadaydı. hoca ismaili sıkıca tutmamızı zaptetmemizi söyledi, ve her an adamın birşeyleri okuma ses tonu artıyor, ismailin ettiği küfürler bitmek bilmiyordu. neler olduğunu anlamak mümkün değildi. ismaili zaptetmeye çalışırken sol omzumda bir nefes hissediyor gibiydim ancak arkamı dönüp bakmaya bile korkuyordum. adam duayı bitirip ismaile doğru üflediğinde ismail bir anda hareketsiz kalıp bayılmış gibi olmuştu. ismaili alıp minderin üzerine yatırdık. bize önümüzdeki suları içmemizi söyledi. fırat ve ben kendi payımıza düşeni içmiştik ama ismail baygın vaziyette olduğundan onun suyu hala duruyordu. adam önünde duran muskaları sağ baş parmağı ile işaret edip bu muskaları alın dört yolun kesiştiği bir noktaya gömün. eski kitaplığının arasından bir kaç kağıt çıkartıp üzerine bazı şekiller çizdi, ve dört ayrı şeklin çizili olduğu dört kağıt verdi bize. bunlar nedir diye sorduğumuzda; birincisini muskaların yanında gömmemizi ikincisini güneş gören, toprağının yumuşak olduğu bir incir ağacına çivilememizi üçüncüsünü herhangi birşeyin içinde yakmamızı dördüncüsüne ise önce yaktığımız kağıdın küllerine sağ baş parmağımızı basıp diğer kağıda parmak izimizi bu küller ile geçirerek mühürlememizi ve bu kağıdın anlaşma kağıdı olduğunu söyledi. sonrasında mühürlü kağıdı alıp tekrar yanına gelmemizi istedi. ismail kalksın çıkalım dedi fırat. adam o burada kalacak, bu işi sizin halletmeniz gerekiyor dedi. fırat göz ucuyla bana bakarak çıkalım işareti yaptı. fıratla yola koyulduk. adamın bu söylediklerini şehir içinde yapamayacağımız için ankarada oturanlar bilir, çubuk tarafına doğru geçmeye karar verdik. fırat bi arkadaşını arayıp bizi demetten almasını söyledi. metronun orada beklerken önümüzde kırmızı bi tofaş durdu, fırat hadi geldi diyerek atladık arabaya tanışma faslını geçtikten sonra çubuğa doğru yola koyulduk. vardık ve önce 4 yolun kesiştiği bir nokta aradık biraz uzun sürsede bulabildik ancak asfalt yol olduğu için gömmek biraz sıkıntıydı ve havada kararıyordu. birazdaha ilerleyip çubuğun çıkış noktalarından biyerde 4 yolun kesiştiği toprak bi patika yol bulduk. ömer fıratın arkadaşıydı ve arabada beklemesini söyledi. toprağı 30-40 cm kadar eştikten sonra muskaları çıkarıp kazdığımız yere koyduk ve adamın bize vermiş olduğu kağıdı da yanına üstüne kapattık muskaların ve üzerini toprakla tekrar kapattık. etraftaki ağaçlara bakınmaya başladık ve incir ağacı arıyorduk, hava karardığından dolayı ağaçları seçmek biraz zor olsada bir inci ağacı bulmuştuk sonunda, yolun kenarında bir konserve kutusu bulduk, adamın bize vermiş olduğu kağıdı ağaca çivilemeye başladık, çiviyi taş yardımı ile ağaca çakmaya başlamıştık. ben taş ile çiviye vurmaya başladığımda etraftan ilk defa duyduğumuz bazı sesler gelmeye başlıyordu. korkuyorduk, taş ile çiviye her vurduğumda sesler artmaya başlıyordu. (bu seslerin aynısı olmasada benzer kayıtları mevcut hikaye sonunda paylaşacağım). fırat hadi bi an önce bitirip gidelim şu işi dedi. adamın bize vermiş olduğu üçüncü kağıdı ağacın hemen yanıbaşında konserve kutusu içinde ateşe verdik ve yaktık. Küllerine parmaklarımızı basıp son kağıda baş parmaklarımız ile mühürleme yaptık, arkamızı döndüğümüzde bir çatırtı duyduk ve koşmaya başlamıştık. Arabaya ulaştık 6 tane kedinin arabanın önünde durduğunu gördük. kedilerden biri zıplayıp arabanın kaputuna çıktı, karanlıktanmıdır bilinmez ama gözleri yemyeşil parlayarak camın önüne gelip içeri derin derin baktı. ömer neye bulaştırdınız oğlum beni diyerek geri vitese takıp arabayla geri geri gelmeye başladı. Araba geri geri gelirken kedinin tırnaklarını kaputa takar çıkardığı bir ses vardı, insan tornavida taksa kaportaya böyle bi ses çıkaramaz panpalar. ömer korku dolu gözlerle napıyoruz biz fırat nasıl bişeyin içindesiniz oğlum siz diye bağırıyordu. kedi değişik bir miyavlama sesiyle kaputun üzerinden atladı. demete doğru tekrar yola çıkmıştık. adamın bize söylediği herşeyi yapmıştık. ömer bizi evin önüne bırakktı ve kendisi gelmek istemediğini söyledi. onu uğurladıktan sonra kapıyı çaldık kapıyı açan ismaildi. yüzü bembeyaz olmuştu, gözleri kan çanağı şekilde. içeriye girdik adam bizi bekliyordu. yaptınız mı dediklerimi genç adamlar diye sordu. herşeyi söylediğin gibi yaptık, şimdi ne olacak dedim. üçünüz bu laneti başladığı yerde bitireceksiniz, anlaşma olan kağıt ile birlikte olayların başladığı noktaya perşembe gecesi 03:00'da gideceksiniz, bu kağıdı ismailin çocuklarını öldürdüğü noktaya gömeceksiniz ve bekleyeceksiniz dedi. fırat bu kağıtta ismailin parmak izi yok çokcuklarını ismail öldürdü, bizim ne suçumuz var bunca şeyi neden biz yapıyoruz, hadi diyelim biz kurtulduk ismail nasıl kurtulacak diye sordu. adam yüzünde biraz tebessümle oda sizinle gelecek. çocuğu öldüren o olduğu için onun parmak izi yok kağıtta, sizler sadece şahitler olarak parmak bastınız kağıda o anlaşma ismail ile onlar arasında aslında. bu gece abdestinizi alıp benımle sabah namazını kılacaksınız ve yarın güneş doğduğunda yola çıkacaksınız dedi. Başımı sallayarak onayladım. o gece son birkaç gündür uyumadığım kadar rahat uyudum, sabah namazını kıldık ve yola çıkma zamanı gelmişti. günlerden salı olduğu için perşembeye daha 2 gün vardı. ama tabiiki aklımda tilkiler dönmeye çoktan başlamıştı. o muskaları bize veren adamdan iyi bi intikam alma vakti gelmişti. otobuse bindik köye dönmüştük. dedemin torosu aldım ismail ve fıratı yanıma alıp yola koyuldum. istikamet S. köyüydü. aslında bu adamı bize köyün hocası söylemişti o tarif etmişti, kafamda soru işaretleriyle yola devam ediyordum. S. köyüne vardık evi bildiğimiz için doğruca kapıya dayandık, fırat kapıda küfürler savurmaya başladı ve kapıya bir tekme vurdu. kapı açılmıştı ancak evde ne eşya vardı, ne o kapıyı açan kız nede hoca. içerde ağır bir koku hakimdi. salona doğru yöneldiğimizde adamın boynundan tavana asılı bir vaziyette gördük. şoka girdim tabiiki o an etrafta hayvan cesetleri yerler kan içinde ve hocanın tavana asılmış cesedi gözlerimizin önünde duruyordu. cinler insanın canını insandan asla alamaz panpalar bir zarar veremez ama yaşattığı piskolojik baskıyla intihara sürükleyebilir, bunu olaylardan sonra öğrendim. hepimiz birbirimize bakıyorduk fırat nolmuş lan burda amk bu o.çocuğuna ne olmuş diye bağırıyordu. biraz telaşlı biraz korkarak S. köyünün içine attık kendimizi ve köylüye durumdan bahsettik çünkü bizim üzerimize kalabilirdi. durumu birkaç kişiye anlattık jandarma geldi olay yeri inceleme falan derken soluğu ifade için karakolda almıştık. durumu üstü kapalı şekilde anlattık ifadelerimiz alındıktan sonra salıverildik. köylü ile biraz konuştuk, pek bi bilgi sahibi olamasakta artık kendi köyümüze dönmeye karar vermiştik. adamın asılı olduğu odadaki hayvan cesetleri kafamı kurcalamıyor değildi. aklıma mustafa amca gelmişti, sahi ne olmuştu ona bu arada? köye dönünce evine uğramayı teklif ettim arkadaşlarıma. bizi satmıştı falan ama bir noktada oda birçok şey hakkında bilgi sahibiydi. fırat biraz karşı çıksada ikna kabiliyetim fena olmadığından ikna etmem çok zor olmamıştı. ismail ise tamamen içine kapanmış sürekli boş noktalara bakıyor kendi kendine başını sallıyor, sadece soru sordukça kısa cevaplar veriyordu artık. köye indik ve mustafa amcanın evine doğru yürümeye başladık, kapıyı çaldık ama açan hiçkimse olmamıştı, zaten en son hatırladığım onu alıp evlerine doğru götürmüşlerdi o varlıklar. köy evi olduğu için kapıyı açmamız çok zor olmadı içeriye bakmak istedim. eve girdik bir insan burada nasıl yaşayabilirdi ki? bir tane yer yatağı solunda bir kitaplık bir kaç masanın üzerinde duran su dolu bir sürehi ve birde ekmekten başka birşey yoktu evin içinde. odaları gezmeye başladım ancak pekte ilgi çekici birşey yoktu. İsmail tereddütsüz mustafa amcanın yatağından yastığı alıp parçalamaya başladı, napıyosun oğlum adımızı hırsızamı çıkartıcaksın desekte parçaladı elindeki bıçakla yastığı. içerisinden bir üçgen halinde ip ile bağlanmış bir muska çıkarttı. muskayı cebine koyup burada başka birşey yok boşa aramayın diyip kapıdan çıktı. fırat ile göz göze geldik peşinden bizde dışarıya çıktık. ismailden korkmaya başlıyordum artık. yastığın içinde bir muskanın oldugunu nerden bilebilirdi ki? ilk defa giriyorduk mustafa amcanın evine. ismail döndü ve biz daha birşey söylemeden büyütmeyin oğlum sadece tahmin yürüttüm dedi. içimi çok ferahlatan bi cevap olmasada muskayı alıp evden uzaklaştık. neler yazdığını anlamamız mümkün değildi. köy hocasına sormayı düşündük yine tekar. Hocanın yanında aldık soluğu bulduğumuz muskayı açıp biraz inceledi ve bunun bir sevgi, aşk büyüsü olduğunu söyledi. ne alaka ki, ulan bu mustafa harbi deliymiş adamı seven kadın varmış gitmiş cinle evlenmiş diye geçiriyordum içimden. hoca bize bunu nereden bulduğumuzu ve Afiya kim diye sordu. Afiya kimdi bilmiyorduk, köyden olmadığı bariz belli idi kimdi bu kadın? bilmiyoruz dedik. nerden bulduğumuzu tekrar sordu, mustafa amcanın evine girip ordan aldığımızı söyleyemezdik tabiiki. dere kenarında bulduğumuzu çok önemli bişey olmadığını söyleyip muskayı alıp hocanın yanından ayrıldık. Perşembe gecesinin gelmesini beklemeye başlamıştık. arada ufak tefek şeyler başımıza gelsede içeriğe pek girmiyorum. perşembe günü olmuştu akşam için hazırlık yapmaya başlamıştık gündüz saatlerinde. bu gece bitecekti artık. hava kararmış biz piskolojik olarak kendimizi hazırlamıştık. bu kez korkmuyordum. Finale geliyoruz yavaş yavaş panpalar. abdestlerimizi alıp gece saat 02:00 civarı yola koyulduk, havada dolunay vardı. türbenin olduğu tepe ise extra bi karanlıktı bu gece. yürümeye devam ettik ve içeriye girdik. ismaile tam olarak bebeğin üzerine nerede bastığını sorduk ve tam noktayı eliyle işaret etti bize. Türbenin içide toprak beyler beton vs. değil bu arada çimenlik gibi bile denilebilir. işaret ettiği yerde kapkara bir kedi belirmişti gözümüzün önünde yaklaşmamıza rağmen kaçmıyor olduğu yerde sabit duruyordu. adamın bize verdiği kağıdı çıkardım ve kedi diğer köşeye doğru yürüdü ve bizi oradan izlemeye başladı. toprağı kazma işlemine başlıyorduk aynı zamanda birtaraftan dua okumayıda ihmal etmiyorduk. kazarken toprağın içinde birşey olduğunu farkedip durduk. bu oyuncak bir bebekti. ismail bu o, üzerine bastığım bebek buydu dedi telaşlı bir ses tonuyla. bebeğe hiç ellemedik hemen yanına gömmemiz gereken kağıdı koyduk ve kapatma işlemine başlıyorduk. deprem olurcasına yer sallanıyor gibiydi ama bu sefer korkmuyorduk bu gece bitecekti bu iş. gömme işlemini tamamladık oturduğumuz yerde dua ediyor ve sadece beklıyorduk. ismail kendi kendine bomboş bir noktaya odaklanmış şekilde bakıyor birşeyler fısıldıyordu kendi kendine. dua ediyordur belki diye pekte bişey söylemedim. ama bi garipti yine. fırat kendinden emin bir şekilde, bizlerin size zarar vermek gibi bir niyetimiz yok, çocuğunuzu bilerek öldürmedik. siz bizleri rahat bırakın bizde buraya birdaha gelip sizi rahatsız etmeyeceğiz diye bağırdı. Artık bugün bitsin diye dua ediyordum. köyden istanbula dönmeden bitmeliydi artık. Arkamız girişe dönük olduğundan bir anda ayak sesi ve boynumda bir nefes hissetmiştim. kafamı çevirdiğimde mustafa amcaydı bu. gözleri simsiyah elinde bir bıçak vardı, kendinde olmadığı belliydi. ismaile bakarak onlar seni affetti,  sonra bize dönüp sizin şahitliğinizi de kabul ettiler, ancak ben karımı kaybettim, ben sizi affedecek miyim sizce? diye sordu. birşey söyleyemedim tabiiki o an, ölüm korkusu başka panpalar bir cin sizi korkutabilir ancak, zaptedilmiş bir insan korkutmaktan ziyade sizi öldürebilir. kafama takılan o soruyu sordum. evine girdik ve yastığının altında bu muskayı bulduk bu nedir bize açıklayabilir misin diye. önce bi durdu sonrasında, bilmiyorum diye yanıtladı. ayifa kim mustafa amca? sen kimsin? senın bu saatte burada ne işin var? art arda soruları sıralıyordum. sıkılmıştım artık bu soru işaretlerinden ve mustafa amca anlatmaya başladı. bundan yıllar öncesinde define aramak için burada onlardan yardım alıp, kanla bir sözleşme yapmıştık onlarla. bize definenin yerini göstermeleri karşılığında onlara burada kurbanlar verdik. bir değil bir kaç tane. ancak onlar yetinmedi, her defasında fazlasını istediler. defineyi bulduk ancak bir hoca yardımı ile çıkarmadığımızdan dolayı yanımdaki kişi gömüye dokunduğu anda sol kolu felç oldu. etrafımızdan davul zurna sesleri duymaya başladım etrafımızda gölgeler oynuyordu. bayılmıştım sabah ise kendimi onların evlerinde buldum. karının ismi afiya mıydı diye sordum, evet diye cevapladı. bu büyüyü yastığının altına onlar mı koydu o zaman mustafa amca? bilmiyorum ama onlara ihanet etmemem için konulmuş olabilir diye yanıtladı. peki şimdi artık herşeyi öğrendik, ne yapacağız mustafa amca diye sordum. yapmam gerekeni yapacağım, ben karımı seviyordum, onlar sizi affetti ancak ben affetmiyorum dedi sert bir ses tonuyla. aniden kafasını ismaile çevirip bir hışımla elindeki bıçağı ismailin bacağına sapladı ve hızla uzaklaşmaya başladı. o yaşta adam nasıl o kadar hızlı hareket edebilir akıl sır erdiremiyorum hala. ismail bağırmaya başlamıştı, mustafa amca çoktan karanlıkta kaybolmuştu. biz dona kalmıştık fıratla. ismailin bıçaklanan bacağı yine o bebeğin üzerine bastığı bacaktı. ismail yerde yatıyor bizse ne yapacağımızı bilmiyorduk. ismail bitmiyor, ne zaman bitecek artık diye bağırıyordu. fıratla birlikte mustafa amcanın peşinden çıktık etrafa bakıyorduk ancak ortalıkta kimse yoktu biraz aradıktan sonra jandarmayı ve ambulansı aramayı düşündüm, içeriye geri döndüğümüzde ise ismail yattığı yerde yoktu. kanım dondu o anda nereye gidebilirdi bu çocuk. ismail diye bağırdık ama ses seda yoktu. fırat ne yapıcaz lan ne yapıcaz diye soruyordu bana. bilmiyordum artık hiçbirşey bilmiyordum. biraz korku biraz endişeyle köye doğru koşmaya başladık jandarmayı arayı ihbarda bulunduk. jandarma bölgeyi kolaçan etti ancak kimseler yoktu. ismail kaybolmuştu, yada belkide öldürülmüştü hala bilmiyoruz. sabaha kadar jandarma ile bizde etrafı aradık ancak hiçbir yerde yoktu. Olaylardan sonra fırat piskolojik rahatsızlıklar yaşadığından dolayı bir yıl boyunca, ankara üniversitesi tıp fakültesi ruh sağlığı ve hastalıklarında tedavi gördü. ben ise bir süre psikiyatri tedavisi aldım. atlatmamız zor olmuştu. İsmaile ne olduğunu hala bilmiyoruz. mustafa amcanın bedeni olaylardan yaklaşık 1 yıl sonra ölü olarak çorumun bir ilçesinde bulundu. haber sitelerinde bile yayınlanmıştı o dönem. ifşa yasak olduğundan burda veremiyorum ama isteyen arkadaşlar varsa pmden ulaşsın haber linki atabilirim. Yaklaşık 6 yıldır memleketime gitmiyorum artık, orada yaşadıklarım geleceğim için bir tecrübe oldu, destursuz besmelesiz ne olduğu belirsiz yerlere adım bile atmıyorum. hikayenin sonu geldi panpalar dinlediğiniz için teşekkürler...                                                      

0 yorum:

Yorum Gönder